SAYI : 1
TARİH : 2024-08-13
<p>11-12 Aralık 2023 tarihlerinde Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi İnsan Hakları Uygulama ve Araştırma Merkezi bünyesinde gerçekleştirilmiş olan <strong>“Cumhuriyetin 100. Yılında Ulusal İnsan Hakları Koruma Mekanizmaları Sempozyumu”nda </strong>Bilim Kurulu tarafından kabul edilen ve sunulan bildirilere ait tam metinlerinin çift kör hakem değerlendirmesinden geçen ve yayımlanmaya uygun görülenlerinden oluşan İnsan Hakları Yıllığı özel sayısı.</p><p> </p>
<p>İşkence ve kötü muamele, uluslararası insan hakları müktesebatında kesin olarak yasaklanmışsa da devletler, işkence ve kötü muamele yasağını ihlal etmeye devam etmiştir. Bu nedenle de yeni bir yaklaşıma ihtiyaç duyularak işkence ve kötü muamelenin önlenmesi amacıyla Birleşmiş Milletler tarafından İşkence ve Diğer Zalimane, İnsanlık Dışı veya Aşağılayıcı Muamele veya Cezaya Karşı Sözleşmeye Ek Seçmeli Protokol (OPCAT) 2002 yılında kabul edilmiş ve 2006 yılında yürürlüğe girmiştir. OPCAT, işkence ve kötü muameleyle mücadelede reaktif yaklaşımdan proaktif yaklaşıma doğru bir geçiş sağlamış ve alıkonulma yerlerine bağımsız organlarca yapılacak düzenli ziyaretler vasıtasıyla işkence ve kötü muamelenin önlenmesine odaklanmıştır. Diğer uluslararası insan hakları sözleşmelerinden farklı olarak OPCAT, işkence ve kötü muameleyi önlemek amacıyla uluslararası bir organın yanında ulusal bağımsız bir organın kurulmasını Taraf Devletler bakımından zorunlu hale getirmiştir. Böylece ulusal önleme mekanizmaları işkence ve kötü muameleyle mücadelede yeni bir aktör olarak ortaya çıkmıştır. Türkiye, OPCAT’i 2005 yılında imzalamış ve 2011 yılında onaylamıştır. 6701 sayılı Kanun ile Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu, OPCAT hükümleri doğrultusunda ulusal önleme mekanizması olarak belirlenmiştir. Çalışmanın odak noktasını Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumuna ulusal önleme mekanizması olarak verilen görev ve yetkilerin OPCAT hükümlerine ve Protokol organı olan İşkence ve Diğer Zalimane, İnsanlık Dışı veya Aşağılayıcı Muamelenin Önlenmesi Alt Komitesi’nin yorumlarına uygunluğunun değerlendirilmesi oluşturmaktadır.</p>
Yazarlar : Merve SİSLİ
Sayfa No : 247 - 288
Anahtar Kelimeler : İşkence ve Kötü Muamele Yasağı, İşkence ve Diğer Zalimane, İnsanlık Dışı veya Aşağılayıcı Muamele veya Cezaya Karşı Sözleşmeye Ek Seçmeli Protokol (OPCAT), Alıkonulma Yerleri, Ulusal Önleme Mekanizması, Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu
<p>Çalışmada, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin ve Anayasa Mahkemesi’nin yapısal ve sistemik bir sorun tespit eden ve pilot karar usulü uyguladığı kararlarından hareketle, bu tür bir kararın sonucu olarak tesis edilen İnsan Hakları Komisyonu’nun yapısal veya sistemik sorunun çözümündeki etkililiği ele alınmaktadır. İlk olarak, pilot karar usulü ve usulle özdeşleşen “yapısal ve sistemik sorun” terimi incelenmektedir. Ardından Avrupa İnsan Hakları Mahkemesince Türkiye aleyhine verilmiş olan Ümmühan Kaplan pilot kararının akabinde tesis edilen İnsan Hakları Tazminat Komisyonu’nun kuruluşu, yapısı, çalışma esasları ve görev alanı üzerinden ilgili iç hukuk yolu tanıtılmaktadır. Son olarak ise Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve Anayasa Mahkemesi’nin “yapısal ve sistemik sorun” yaklaşımı ekseninde Tazminat Komisyonu’nun etkililiği değerlendirmelerine yakından bakılmaktadır. Makale, ilgili mahkeme kararlarındaki “yapısal veya sistemik sorunlar” saptamasındaki ortak bileşenleri izlemeyi amaçlamaktadır. Bu sorunların tespitine ilişkin sınırlı Mahkeme içtihadının kategorik bir analizinden kaçınılmakla birlikte bu sorunları tanıma ve tanımlamanın ipuçları üzerinden İnsan Hakları Tazminat Komisyonu’nun sorunun tespitine yönelik çözüm işlevselliği ve etkililiği değerlendirilmektedir. Bunun için Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin ve Anayasa Mahkemesi’nin konuya ilişkin önemli kararları referans alınmaktadır.</p>
Yazarlar : Özgem Tuğçe GÜMÜŞ BOYACI
Sayfa No : 1-38
Anahtar Kelimeler : Tazminat Komisyonu, pilot karar usulü, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Anayasa Mahkemesi, yapısal ve sistemik sorun
<p>Hâkimin oldukça sınırlı yetkilerle hareket ettiği geleneksel idari yargılama usulü temel hak ve özgürlükleri korumada yetersiz kalmaktadır. Kamu gücü ayrıcalıklarını kullanan idare karşısında, adalet kamu hizmetinden yararlanan kişilerin korunabilmesi için idari hâkimin güçlü yetkilerle hareket etmesi gerekir. Oysa tarihsel sebeplerin bir sonucu olarak idari yargıda hâkimler dar sınırlara hapsedilmiştir. Adaletin dava yoluyla somutlaşması için hızlı ve etkili olması gerekir. Geleneksel idari yargılama usulünde yürütmenin durdurulması, iptal davası ve tam yargı davasından ibaret olan yöntemler, adaletin somutlaşmasını engellemektedir. Fransa’da 1980’li yıllardan itibaren idari yargının etkili hâle getirilmesi için reformlar yapılmaktadır. 1980 yılında itaatsizlik cezai şartı (astreinte), 1995 yılında yargısal emir (injonction) ve nihayet 2000 yılında ivedi yargılama usulü (référé) reformları, Fransa’da geleneksel idari yargıyı modernleştiren temel adımlardır. İvedi yargılama usulünün yıldızı ise özgürlük ivedi yargılaması (référé-liberté) olmuştur. Özgürlük ivedi yargılaması kapsamında, idarenin bir temel hak ve özgürlüğe yönelik ağır ve açıkça hukuka aykırı ihlalinin sona erdirilmesi için ivedi yargılama hâkimi 48 saat içinde yargısal emir de dâhil olmak üzere her türlü tedbiri alabilir. Türk idari yargısı ise temel hak ve özgürlükleri korumada etkisiz olan usul kurallarına mahkûm olmaya devam etmektedir.</p>
Yazarlar : İsmail UÇAR
Sayfa No : 39-88
Anahtar Kelimeler : idari yargı, ivedi yargılama usulü, özgürlük ivedi yargılaması, référé-liberté, temel hak ve özgürlüklerin korunması
<p>6701 sayılı Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Kanunu ile ayrımcılık yasağı ihlalinden zarar gören kişilerin Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumuna (TİHEK) başvuru yapabilmesine ilişkin usul düzenlenmektedir. Kurum, ayrımcılık yasağı hakkındaki ihlalleri incelemeye ve ihlal bulunduğuna kanaat getirirse idari yaptırım uygulamaya yetkilidir. Kanun’da bazı kamu kurum ve kuruluşları aleyhine de TİHEK’e başvuru yapılabilmesi düzenlenmektedir. Böylelikle idareden kaynaklanan ayrımcılık yasağı ihlallerinden dolayı Kuruma başvuru yapmak mümkündür. 6701 sayılı Kanun’un 17. maddesinde düzenlenen TİHEK başvuru usulünde, TİHEK’e başvurmak isteyen kişiler bakımından öncelikle ayrımcı uygulamanın düzeltilmesi için ilgili tarafa başvuru zorunluluğuna yer verilmektedir. İdareden kaynaklanan ihlaller bakımından ilgili idari makama yapılacak olan bu başvurular, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nda (İYUK) düzenlenen idari dava açmadan önce yapılan idari başvurular ile eş zamana denk gelmektedir. Bu çerçevede ayrımcılık yasağı ihlaline sebep olan uygulamanın aynı zamanda idari yargıya taşınması olanağının bulunduğu hallerde TİHEK’e başvuru sürecinin işleyişinin tespiti gerekmektedir. Bu çalışmada öncelikle idareden kaynaklanan ayrımcılık yasağı ihlallerine karşı TİHEK’e başvuru sürecinin, idari yargılama usulünde idari dava açmadan önce yer alan idari başvurular karşısındaki durumu ele alınmaktadır. Ayrımcılık yasağı ihlaline sebep olan idari işlemle ilgili idari yargıda verilebilecek iptal kararının, TİHEK’in uyguladığı idari yaptırım kararı üzerindeki olası etkileri de bu kapsamda değerlendirilmektedir.</p>
Yazarlar : Ceren ŞAKAR
Sayfa No : 89 - 124
Anahtar Kelimeler : ayrımcılık yasağı, TİHEK, idari başvuru, idari yaptırım, idari dava
<p>Ulusal İnsan Hakları Kurumları Küresel Birliği (GANHRI) bünyesinde faaliyetlerini yürüten Akreditasyon Alt Komitesi (SCA), ulusal insan hakları kurumlarının akreditasyonu sürecinde lokomotif konumundadır. Yılda iki kez hazırlamış olduğu raporlarla UİHK’lara yönelik yol gösterici tavsiyelerde bulunan SCA, toplam 20 maddeden oluşan Genel Gözlemlere atıf yaparak bu tavsiyelerini sunmaktadır. Raporlar incelendiğinde Genel Gözlem maddelerinden bazılarının daha öne çıktığı görülmektedir. Her ülkenin kendi koşullarının farklı olmasını gözetmekle birlikte SCA, Genel Gözlem maddelerine yaptığı atıflar ve sunduğu tavsiyelerle evrensel nitelikte kabul ettiği ilkeleri hayata geçirmeye çalışmaktadır. SCA, insan haklarını koruyup geliştirmek ve uluslararası hukukta belli bir yeknesaklığı hakim kılmak amacıyla Paris Prensipleri’ni somutlaştırmaktadır. Bu bağlamda çalışma kapsamında; SCA’nın 2022-2023 tarihlerinde hazırlamış olduğu raporlar incelenerek, Paris Prensipleri’nin nasıl somutlaştırıldığı, akreditasyon sürecinde hangi temel sorunlarla daha çok karşılaşıldığı ve bunlar karşısında UİHK’ların nasıl hareket etmesinin beklendiği tespit edilmeye çalışılmıştır. Böylece Paris Prensipleri’nin varlık sebepleri olarak ortaya konan; bağımsızlık, etkililik (efektiflik) ve çoğulculuğun UİHK’lara hakim kılınmasına ve UİHK’ların akreditasyon süreçlerinde “A” statüsünü nasıl kazanıp muhafaza edebileceğinin tespitine katkı sunulması hedeflenmiştir.</p>
Yazarlar : Bekir Fatih BİLGİ
Sayfa No : 125 - 162
Anahtar Kelimeler : Ulusal İnsan Hakları Kurumları (UİHK’lar), GANHRI, SCA Raporları, Akreditasyon, Genel Gözlemler
<p>Ulusal insan haklarının korunmasına ve geliştirilmesine yönelik mekanizmalardan birisi il ve ilçe insan hakları kurullarıdır. İnsan hakları ihlallerinin önlenmesi, insan haklarının korunması ve geliştirilmesi için sosyal bilincin yerleştirilmesini hedefiyle oluşturulan il ve ilçe insan hakları kurulları çok yönlü yapılardır. Bu kurullar bir yandan idarenin eylem ve işlemlerinde insan haklarına uygun davranması konusunda bir tür denetim mekanizması olarak işlev görmekte, diğer yandan ise insan haklarının korunması bilincinin geliştirilmesi amacıyla idareyi harekete geçiren bazı yardımcı görevler üstlenmektedir. Bu çalışmanın bir ulusal insan hakları koruma mekanizması olarak yerel düzeyde örgütlenen il ve ilçe insan hakları kurullarına ilişkin yasal düzenlemelerin sorunlu noktalarına ışık tutması hedeflenmektedir. İl ve ilçe insan hakları kurullarının bir idari başvuru yolu olmasına ilişkin toplumsal farkındalık düzeyi ve yasal düzenlemelerin yarattığı motivasyon eksiliği birlikte değerlendirildiğinde, bu ulusal koruma mekanizmalarının tanınırlığı istenilen düzeyde değildir. Kurullar ve iş birliği halinde çalıştığı diğer insan hakları koruma mekanizmaları arasındaki hukuki bağın belirsizliği uygulamada pek çok probleme yol açmaktadır. Öte yandan kurulların yapısı ve işleyişine yönelik yasal düzenlemelerin eksiliği nedeniyle insan haklarının korunmasında ve geliştirilmesinde etkisiz kaldığı, kurulların bireyleri tatmin edici düzeyde karar alma yetkisinin bulunmadığı görülmektedir. Kurullarda alınan tavsiye niteliğindeki kararların diğer kamu otoritelerini insan hakları konusunda harekete geçirmekte yetersiz kaldığı açıktır. Bu nedenle kurulların bir tür denetim mekanizması olmaktan ziyade başvuru olmadıkça toplanmayan yapılar haline dönüştüğü tespit edilmiştir. Çalışmada, ulusal insan haklarının korunmasına yönelik bu mekanizmanın daha verimli hale getirilebilmesi için, idare hukuku perspektifinden hareketle ve idarenin örgütlenme biçimine uygun olacak şekilde mevzuatta değişmesi gereken noktalarına yönelik önerilerde bulunulacaktır.</p>
Yazarlar : Elif BAYDEMİR
Sayfa No : 163 - 204
Anahtar Kelimeler : Ulusal İnsan Haklarının Korunması Mekanizmaları, İl ve İlçe İnsan Hakları Kurulları, İdare Hukuku, İdari Teşkilat, İdari İşlem
<p>1998 İnsan Hakları Yasası (Human Rights Act) Birleşik Krallık’ta yürürlükte olan önemli bir ulusal insan hakkı koruma mekanizmasıdır. Yasa, uzun süren tartışmaların akabinde 1997 yılında İşçi Partisi’nin hükümeti kurması sonrası yürürlüğe konmuştur. İnsan Hakları Yasası ile ülkede bir insan hakkı standardının olması sağlanmıştır. Yasa ile haklar eve getirilmiştir (bring rights home). Böylelikle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine dava açmanın sebep olduğu gecikme ve masraflara katlanma zorunluluğu ortadan kalkmıştır. Çalışmamızda, Yasadan hareketle Birleşik Krallık’ta insan hakkı davalarında izlenen usul ele alınmaktadır. Yasada bulunduğu düşünülen eksiklikler öğretideki görüşler vasıtasıyla aktarılmaktadır. Birleşik Krallık öğretisinde, ülkede insan haklarına ilişkin koruma mekanizmasının varlığının önemli görüldüğü söylenebilir. Fakat korumanın Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi sistemiyle bağlantılı olan İnsan Hakları Yasası ile mi yoksa Birleşik Krallık’a özgü başka bir yasal düzenlemeyle mi -Haklar Bildirgesi- olması gerektiği tartışmalıdır. Makalemizde nitel yöntem kullanılmıştır. Araştırmanın dayandığı veriler belge tarama yöntemiyle elde edilmiştir. Çalışmanın temel kaynakları ilgili yasa metinleri, mahkeme kararları ve İnsan Hakları Yasasının kurduğu koruma mekanizmasını ele alan bilimsel eserlerdir.</p>
Yazarlar : Feyza ÖLÇEK
Sayfa No : 205 - 246
Anahtar Kelimeler : İnsan Hakları, Birleşik Krallık, AİHM, Ulusal Koruma, İnsan Hakları Yasası